Ana SayfaArapça KitapGRAMERKuranHadisHaberArapça Sözlük

ARAPÇA GRAMERArapça Hal

 ARAPÇADA HAL ARAPÇADA DURUM ZARFI
HÂL

Hâl; fiil işlenirken, fâilin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu gösteren mansûb ve nekre isimdir. Tekil ve illet harfi bulunmayan bir kelime olduğu takdirde hâl, üstün tenvinli olarak gelir.

Türkçe’deki durum zarfı karşılığıdır. Fiile sorulan “Nasıl” sorusuna cevap teşkil eder. Fiil yapılırken onu işleyenin durumu açıklanan hâl Türkçe’ye (…rek, ..rak) ekleriyle veya (…dığı halde), (..ken, …mış olduğu halde) kelimeleriyle tercüme edilir. Durumları açıklanan fâil ya da mef’ûlün bih’e de sâhibu’l-hâl veya zü’l-hâl denir. Sâhibu’l-hâl genellikle marife olur. Özel isimlerin ise harfi tarif almasa da marife olduğu açıktır:

جاَءَ خاَلِدٌ راَكِباً.

Hâlit binerek (binmiş olarak) geldi.

جاَءَتْ عاَئِشَةُ راَكِبَةً.

Aişe binerek (binmiş olarak) geldi.

Burada راَكِباً ve  راَكِبَةً kelimeleri fâil olan Hâlit ve Aişe’nin durumunu açıklamaktadır.

لَقِيَ خَالِدٌ مَحْموُداً راَكِبَيْنِ.

Hâlit Mahmut’la ikisi de (ata) binmiş olarak karşılaştı.

Burada راَكِبَيْنِ kelimesi hem fâil olan Hâlid’in hem de mef’ûl olan Mahmud’un durumunu açıklamaktadır  ve tesniyenin mansûb hâli (olan yâ-nûn) ile gelmiştir.

رَكِبْتُ الْفَرَسَ مُسْرَجاً.

Ata eğerlenmiş olarak bindim.

إِشْتَرَيْتُ الْكِتاَبَ مُجَلَّداً.

Kitabı ciltli olarak satın aldım.

Burada مُسْرَجاً  ve مُجَلَّداً kelimeleri mef’ûl olan atın binilirken ve kitabın satın aldığı zaman ki durumlarını açıklamaktadır.

Görüldüğü gibi isimlerin, sıfatların ve özellikle ism-i fâillerin mansûb haldeki yapıları, fiilin yapılma tarzını veya fiil işlendiği andaki durumlarını gösteren zarf olarak kullanılır.

*Hâl, sahibul hale müfred, tesniye, cem ve müzekkerlik, müenneslik bakımından uyar.

ماَتَ تاَئِباً لِرَبِّهِ.

O Rabb’ine tevbe ederek öldü.

ماَتاَ تاَئِبَيْنِ لِرَبِّهِماَ.

O ikisi Rabb’lerine tevbe ederek öldü.

ماَتُوا تاَئِبِينَ لِرَبِّهِمْ.

Onlar Rabb’lerine tevbe ederek öldüler.

إِنَّهاَ ذَهَبَتْ ماَشِيَةً إِلَى بَيْتِهِاَ.

Gerçekten o (müe.) evine yürüyerek gitti.

إِنَّهُماَ ذَهَبَتاَ ماَشِيَتَيْنِ إِلَى بَيْتِهِماَ.

Gerçekten o ikisi evlerine yürüyerek gitti.

إِنَّهُنَّ ذَهَبْنَ ماَشِياَتٍ إِلَى بَيْتِهِنَّ.

Gerçekten onlar evlerine yürüyerek gittiler.





*Hâl müfred (tek bir kelime) olarak geldiği gibi, cümle (isim cümlesi, fiil cümlesi) veya şibh-i cümle (harf-i cer ya da zarflı cümle parçası) olarak da gelebilir. O zaman hâl; mahallen mansûb olur.

a) Hâl Müfred İsim:

أَكَلَ السَّائِلُ الطَّعاَمَ حاَراًّ.

Dilenci yemeği sıcak olarak yedi.

لاَ تَأْكُلِ الطَّعاَمَ حاَراًّ.

Yemeği sıcakken (sıcak olarak) yeme.

شَرِبَ الْمَريِضُ الْحَليِبَ باَرِداً.

Hasta sütü soğuk olarak içti.

دَخَلَ الطِّفْلُ إِلَى الْغُرْفَةِ باَكِياً.

Çocuk odaya ağlayarak girdi (müz).

دَخَلَتِ الطِّفْلَةُ إِلَى الْغُرْفَةِ باَكِيَةً.

Çocuk odaya ağlayarak girdi (müe) .

نَزَلَ عَلِيٌّ فِي الْفُنْدُقِ مُتْعَباً.

Ali otele yorgun olarak indi.

نَزَلَ الصَّدِيقاَنِ فِي الْفُنْدُقِ مُتْعَبَيْنِ.

İki arkadaş otele yorgun olarak indi.

عاَدَتْ التِّلْمِيذاَتُ مَسْرُوراَتٍ.

Kız öğrenciler sevinçli bir halde döndüler.

جاَءَ الطُّلاًّبُ مُسْتَعِدِّينَ لِلْإِمْتِحاَنِ.

Öğrenciler imtihan için hazırlıklı bir halde geldiler.

نَجَحَ مَحْمُودٌ فاَهِماً دَرْسَهُ.

Mahmud dersini anlayarak başardı.

نَجَحَ الْمَحْمُودُونَ فاَهِمِينَ دُرُوسَهُمْ.

Mahmud’lar derslerini anlayarak başardılar.

جَلَسَ الْمُجْرِمُ مُعْتَذِراً عَنْ ذَنْبِهِ.

Suçlu suçundan özür dileyerek oturdu.

خُلِقَ الْإِنْساَنُ ضَعِيفاً.

İnsan zayıf olarak yaratıldı (Nisâ, 27)

b) Hâl İsim Cümlesi:

Hâl isim cümlesi ya da fiil cümlesi olarak geldiğinde, bu cümleyi asıl cümleye bağlayan vâvu’l-hâl (hâl vâvı) denen bir vâv  ( ( وَ  bulunur. Veya yalnız zamir veya hem vâv hem zamirden oluşan bir bağlayıcı bulunur.

حَضَرَ الضُّيُوفُ وَ الْمُضِيفُ غاَئِبٌ.

                                                                   Haber   Mübtedâ  Vâvü’l-hâl  Fâil        Fiil

                                                                              Hâl: İsim cümlesi                         

Ev sahibi (misafir eden) yok olduğu hâlde misafirler geldi.

فَرَّ الْجُنُودُ أَسْلِحَتُهُمْ مَتْرُوكَةٌ.

Askerler silahları bırakılmış (terkedilmiş) halde kaçtılar[1].

ساَرَ الْجَيْشُ وَالْقاَئِدُ أَماَمَهُ.

Ordu komutan önlerinde olduğu halde yürüdü.

قاَتَلَ الضاَّبِطُ وَ هُوَ عَطْشاَنُ.

Subay susamış olarak savaştı.

عَرَفْتُهُ وَأَنَا صَغيِرٌ.

Onu küçükken tanıdım.

لاَ تَأْكُلُوا الْفاَكِهَةَ وَ هِيَ فِجَّةٌ.

Meyveyi ham iken (ham olduğu halde) yemeyiniz.

قَطَفْتُ الْوَرْدَةَ وَ هِيَ مُفَتِّحَةٌ.

Gülü açılmış bir halde iken kopardım.

وَصَلَ إِلَى الْغاَبَةِ وَ هُوَ مَسْرُورٌ.

Sevinçli bir halde ormana geldi.

دَخَلَ يُوسُفُ السِّجْنَ وَ هُوَ مَظْلُومٌ.

Yusuf mazlum (suçsuz) bir halde hapishaneye girdi.

كُنْتُ ناَئِماً وَ أَنْتَ قاَدِمٌ.

Sen geldiğinde ben uyuyordum.

مَرَّ عُمَرُ وَ هُوَ راَكِبٌ السَّياَّرَةَ.

Ömer arabaya binmiş halde geçti.

اِحْتَرَسْتُ مِنَ الشَّمْسِ وَ الْحَراَرَةُ شَدِيدَةٌ.

Sıcak şiddetli halde iken güneşten korundum.

لاَ آكُلُ الطَّعاَمَ وَ أَناَ شَبْعاَنُ.

Tok olduğum halde yemek yemem.

تَعَلَّمْ وَ أَنْتَ صَغِيرٌ.

Küçük iken (küçük olduğun halde iken) öğren.

فَلاَ تَجْعَلُوا للَّهَ أنْداَداً وَ أَنْتُمْ تَعْلَمُونَ.

Bildiğiniz halde Allaha eşler (benzerler) kılmayın (Bakara 22) .

c) Hâl Fiil Cümlesi:

1) Bazen olumlu mâzî hâl cümlesinin başında (وَ قَدْ) bulunur. Böylece fiilin oluşmasından daha önceki zamanda oluşan bir eylemi belirtir:

غاَبَ أَخُوكَ وَ قَدْ حَضَرَ جَمِيعُ الْأَصْدِقاَءِ.

Bütün arkadaşlar geldiği halde kardeşin gelmedi.

2) Olumlu muzâri ile başlayan hâl cümlesi genellikle önünde vâv-ı hâliye ve başka bir ön takı almaksızın sâhibu’l-hâle bağlanır.

سَمِعْتُ الْمُؤْمِنَ يَدْعُو رَبَّهُ.

Mü’mini Rabbine dua ederken işittim.

رَأَيْتُ الْوَلَدَ يَبْكِي.

Çocuğu ağlarken gördüm.

ذَهَبَ الْجاَنِي تَحْرُسُهُ الْجُنُودُ.

Askerler onu koruduğu halde cani gitti.

خَرَجَ فَرِيدٌ يَضْحَكُ مِنَ الْبَيْتِ.

Ferid gülerek evden çıktı.

فَجَاءَتْهُ إِحْداَهُماَ تَمْشِي عَلَى اسْتِحْياَءٍ.

(Kızlardan) biri, utandığı halde yürüyerek ona geldi (Kasas 25) .







3) Olumsuz mâzî ve muzâri ile başlayan hâl cümlesinin başında bazen vâv-ı hâliye bulunur, bazen bulunmaz:

ذَهَبَ الْعاَمِلُ إِلَى الْمَصْنَعِ لَماَّ يَأْكُلْ سَيْئاً.

İşçi fabrikaya hiçbirşey yemeden gitti.

قَطَفَ الْأَوْلاَدُ الْأَزْهاَرَ وَلَماَّ تَتَفَتَّحْ.

Henüz açmamış olduğu halde çocuklar çiçekleri kopardı.

إِسْتَيْقَظْناَ مِنَ النَّوْمِ وَ ماَ طَلَعَتِ الشَّمْسُ.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar